22 Mayıs 2012 Salı

--------




''İki genç balık birlikte yüzüyorlarmış. Yanlarından geçen yaşlı balık başıyla onlara selam verip, “Günaydın çocuklar. Su nasıl?” diye sormuş. Biraz daha yüzdükten sonra genç balıklardan biri diğerine dönmüş ve sormadan duramamış:
Su da neyin nesi? ''

David Foster Wallace den .

okuyacağım,dinleyeceğim,seyredeceğim güzel,özel şeyler var daha... david foster ın kitaplarını okumadım mesela.o intihar etti ,ben onun yazdıklarını okumayı planlıyorum...



resimler The Last Shadow Puppets tan.
onları dinlemek güzel,yalnızken,pek bir şey düşünmezken ....

20 Mayıs 2012 Pazar

çocuk çocukken....







''Çocukluk Şarkısı

Çocuk daha henüz çocukken kollarını sallayarak yürürdü.
derenin ırmak olmasını isterdi, ırmağın sel,
bir su birikintisinin de deniz olmasını.

Çocuk henüz çocukken çocuk olduğunu bilmezdi.
her şey yaşam doluydu ve tüm yaşam birdi.
çocuk henüz çocukken hiçbir şey hakkında fikri yoktu.
alışkanlıkları yoktu
bağdaş kurup otururdu, sonra koşmaya başlardı.
saçının bir tutamı hiç yatmazdı
ve fotoğraf çektirirken poz vermezdi…

Çocuk henüz çocukken şu sorulara sıra gelmişti.
neden ben benim de sen değilim,
neden buradayım da orda değilim.
zaman ne zaman başladı ve uzay nerede bitiyor.
güneşin altındaki yaşam sadece bir rüya mı?
gördüklerim, duyduklarım, kokladıklarım sadece dünyadan önceki dünyanın bir görüntüsü mü?

Gerçekten kötülük var mı?
gerçekten kötü insanlar var mı?
nasıl olur da ben olan ben,ben olmadan önce var değildim ve nasıl olur da ben olan ben, bir zaman sonra ben olmayacağım…

Çocuk daha henüz çocukken ıspanağı, bezelyeyi, sütlacı ve karnabaharı ağzında geveleyip dururdu,
ama şimdi hepsini yiyor, üstelik mecburiyetten değil.

Çocuk henüz çocukken bir keresinde yabancı bir yatakta uyandı.
şimdi tekrar tekrar uyanıyor.
bütün insanlar güzel görünürdü, şimdi ise sadece bazıları.
cenneti gözünün önüne getirebiliyordu, şimdi ise tahmin ediyor.
hiçliği düşünmezdi, bugün ondan ürküyor.

Çocuk henüz çocukken hevesle oyun oynardı,
şimdi ise ancak yaptığı işle heyecanlanıyor.
çocuk daha henüz çocukken elma ve ekmek yemek yeterliydi.
bu bugün de böyle.
dutlar ellerini doldururdu, bugünkü gibi
taze cevizler buruşuk bir tat bırakırdı ağzında, hala bırakıyor.

Çocuk henüz çocukken bir dağın doruğuna vardığında biraz daha yükseğini arzululardı hep,
büyük bir şehir gördüğünde daha büyüğünü isterdi, bugün de böyle bu.
coşkuyla ağaçların dallarına tırmanırdı tepedeki kirazları toplamak için, bugün de böyle bu.
kızarırdı yüzü yabancıların gözü üstündeyken, bugün de bu değişmedi.
sabırsızca ilk düşen karı beklerdi,
bugün de yaptığı gibi.

Çocuk daha henüz çocukken
zıpkın gibi bir çomak fırlattı ağaca
bugün hala titrer çomak o ağaçta. ''

Peter Handke


''Şu anda ölüp, ondan sonra tekrar
yaşamaya devam etmek istiyorum dedi.''


iki melek konuşur, insan hakkında :

''Ama uzun bir günden sonra... Philip Marlowe gibi eve gelip kediyi beslemek güzel olurdu.
Ateşinin çıkması,gazeteden parmaklarının boyanması,sadece ruhsal olarak değil,gerçek bir yemekle beslenmek.
Bir boyun veya kulak çizgisinden etkilenmek.
Yalan söylemek,istediğin kadar.
Yürürken iskeletinin de beraber geldiğini hissedebilmek.
Her şeyi bilmek yerine, tahmin etmek zorunda kalmak.
"Ah" ve "Yo" diyebilmek,evet ve amin yerine.
Bir kere de olsa kötülükten heyecan duymak.
Geçen insanlardan dünyanın tüm kötü ruhlarını ve şeytanlarını alıp, onları dünyaya saçabilmek.
Yabani biri olmak.
Ya da en sonunda masanın altında, ayakkabılarını çıkarabilmeyi hissetmek.
Ya da parmaklarını oynatabilmek,yalın ayak, böyle.''

Der Himmel über Berlin filminden




eleni karaindrou





not:türkçe çeviriler alıntıdır ,buradan

2 Mayıs 2012 Çarşamba

anterrabae düşerken.....


pekçok şeyi birbirine katıyorum,karıştırıyorum.her şey birbirinin içine geçmeye meyilli sanki.sadelik siliniyor,bir şeyler karıştıkça karışıyor.yine durgun,boğucu anlarımdan biri.
yabancılaşma,gereksizliğin farkındalık,mide bulantısı,boğuntu,sonsuzluk kadar uzun bir düşüş,sonu gelmeyen bir düşüş,saçları kızıl değil de simsiyah-kuzgun renginde-olan bir aptalın kendini anterrabae gibi hissetmesi işte.
aptal bir oluşum içindeyim,sürekli haldeki bulantı eşlik etmekte oluşumuma,yabancılığımın farkına varmama.nereye kadar gidebilirim ki ben.
gitmek,gidince,...
nereye gidince,hiçbir yere gidince ,hiçliğe gidince,var edene gidince,yok oluş için istekte bulunduğum var edene gidince,belki de kocaman bir boşluğa gidince...
belki de gitmem bir yere.yok olurum da yok olduğumun da bilincinde olmam hem.var olduğumu umursamadan,var oluş acımı unutsayarak yok olurum..
sahi,ne zaman yok olcam ben....
midem bulanıyor,başım ağrıyor;yaptığım şeylerden,yapacağım şeylerden,var oluşumdan.

milat olarak kabul edilen tarihten sonraki 2012. yıl , beşinci ay ve ikinci gün.
tanrı(?) hala benim gibi acı çeken varlıkları yaratmaya devam ediyor.....